Ağustos ayında NRC ve NOS`un kamuoyuna duyurduğu rapor Rotterdam polis teşkilatında yaygın bir ırkçılık, cinselcilik ve şiddet eğilimi geliştiğini ileri sürüyordu. Teşkilatta `güvensiz` bir ortam vardı. Bazı polis şeflerinin gizlemeye çalıştığı rapor yayınlanınca iki polis şefi istifa edecekti.
Verwey-Jonker Enstitüsü`nün yeni raporunda orta öğretimde göçmen kökenli öğrencilerin özellikle staj yeri bulmada ayrımcılığa uğradığı belirtiliyor.
Sağ ve aşırı sağ ağırlıklı yeni Hollanda Senatosu suça karışmış göçmenlere süresiz oturma izni verilmesini durduran yasayı onayladı. PVV`li Sığınma ve Göç Bakanı Marjolein Faber, oturma izinlerinin kapsamını daraltarak sınır dışı etmeleri kolaylaştıracak yeni yasa önerileri hazırladığını açıkladı. Bazı senato üyeleri antisemitizm`in de oturma izinlerini uzatmamak için geçerli suç sayılmasını istiyor.
Dick Schoof hükümetinin programının tartışıldığı önemli bir meclis oturumunda baş örtüsü yüzünden çıkan gerilim tırmandı. Milletvekili Esmah Lahlah`ın baş örtüsüne PVV`li bakan Faber`in ayrımcı bir dille tepki göstermesinden sonraki kargaşa medyada tartışmalara yol açtı.
Geçen kış koalisyon pazarlıkları sırasında İslam`a karşı tavrını şimdilik `buzdolabına koyduğunu` söylemiş olan Wilders, yeni koalisyon kurulduktan sonra yine İslam`ı hedef aldı. İslam'ı "şiddet içeren, nefret dolu ve iğrenç bir din" olarak nitelendirdi ve yeni hükümet içinde din eleştirisi sınırlarını zorlayacağını belirtti.
Hükümet ortağı VVD`nin göçmen işçi getirmeyi sınırlama konusundaki yeni iddiaları ilginçti. Onlarca yıldır en zengin işverenlerin arzusu ve sponsorluğuyla, Hollanda`lıların çalışmadığı işlere ucuza göçmen işçi getirilmesini savunan bu parti, bu konuda PVV ile yarışa girmiş ve sınırlamayı savunmaya başlamıştı. Beyin göçü konusunda politika değişikliği istemiyorlardı ama emek işçisi getirmeyi zorlaştıracak, robot kullanımını ise işverenlere sübvansiyon sağlayarak teşvik edeceklerdi. VVD`li Thierry Aartsen şöyle diyordu: “ Göçmenler pahalılaştırılmalı, robotlar ucuzlatılmalıdır.”
Bunlar yeni sağ koalisyon kurulduğundan beri Hollanda`da göçmenlerle ilgili tartışmalardan sadece bir kaç örnek. PVV`yi birinci parti konumuna çıkararak diğer koalisyon partilerini de neredeyse onunla yarışır hale getiren Hollanda siyasetindeki göçmen aleyhtarlığının durulmadığı anlaşılıyor.
Toplam göçmen sayısının sadece yüzde 10`unu oluştursa da, siyasetteki bu tartışmalar şimdilik `zayıf halka` olarak görülen sığınmacılar konusunda oluşturuluyor ve buradan hareketle tüm göçmenleri hedefleyen yasa değişikliklerine yönlendiriliyor.
SOLINGEN CİNAYETİ ALMANYA`YI DEĞİŞTİRDİ
Tüm Avrupa iç siyasetinin ana konusu bu şimdilerde: geçim düzeyi gerileyen Avrupa halklarında, Afganistan ve Suriye gibi jeopolitik çelişki bölgelerinden yüksek miktarda sığınmacı akınına karşı artan hoşnutsuzluk, siyaset erbablarınca iktidar aracı yapılarak büyütüldükçe büyütülüyor.
Yazın gerçekleşen Solingen olayları sonrası şunu gördük: Almanya birdenbire göçmen aleyhtarlığı konusunda Hollanda`yı da geride bırakmıştır ve bu gelişme Hollanda`yı daha da olumsuz etkileyebilir.
24 Ağustos 2024 günü, iddialara göre IŞID üyesi bir Suriyeli sığınmacı Solingen`de bir kent festivali sırasında üç insanı bıçaklayarak öldürdü. Alman halkında haklı bir nefret yaratan bu cinayet, derhal, Hazirandaki AB Parlamentosu seçimleri sırasında ve son eyalet seçimleri nedeniyle gergin durumda olan ülke iç siyasetinde göçmen aleyhtarlığında patlama yarattı.
Bir zamanlar, görece hoşgörülü göçmen ve sığınmacı politikası izleyerek ` Başardık` diye kamuaoyuna seslenen Merkel`in Hıristiyan Demokrat partisi CDU, AfD ile birlikte, Scholtz başbakanlığındaki merkez sol koalisyonu bombardımana tutarak göçmenlere `dur` denilmesini isteyecekti! 2015`ten bu yana ülkeye 3 milyona yakın sığınmacının yanısıra Ukrayna`dan da 1,2 milyon `torpilli` sığınmacı gelmişti! Bu rakam 2. Dünya Savaşı sonrası göçmenler sayesinde kendisini onaran Almanya`nın 1950`li yıllarda 10 yılda aldığı göçmen işçi sayısına yakındır. Ama o günlerin aksine, Alman ekonomisinin daralmaya başladığı günlere.
Solingen olayı sonrası statüko partilerinden suçlamalar yağarken, Almanya`nın sosyal demokrat başbakanı Olaf Scholtz da “ Bu rakam aşırı fazla, düzensiz göçü kısıtlamalıyız” diyerek koroya katıldı. Neredeyse bütün partiler göçmen aleyhtarlığında `yarışır` hale geldi! Merkel`in partisi CDU göç ve sığınmacı alımının tamamen durdurulmasını ve sınır kontrollerine geçilmesini istedi. Bu, Macaristan`ın yıllar önce başlattığı ve AB yasalarıyla çeliştiğinden dolayı Berlin`in reddettiği uygulamayı hatırlatıyor.
Solingen sonrası yağan göçü durdurma teklifleri üzerine medyada köşe yazarları şu gerçeği dile getirdiler : Almanya`da artık Willkommenskultur denilen misafirperverlik kültüründen eser kalmamıştır.
SOLİNGEN SONRASI HOLLANDA DA ALMANYA`YI İZLEYEBİLİR
AB`nin en güçlü ülkesi ve sanayisinin motoru olan Almanya`nın Solingen olayları sonrası içine girdiği bu gelişme Hollanda başta olmak üzere bütün Avrupa`yı etkileyecektir.
Solingen sonrası Almanya `sınır kapatma` rotasına doğru ilerlerken, Hollanda henüz sığınmacı konaklama merkezlerini ve geçici ikamet yerlerini daraltıp kriz yaratarak `caydırıcı` olmayı amaçlıyor. Bu sayede yazın sığınmacı sayısında yüzde 33 düşüş oldu. Üç ana görüş var Hollanda`da göç konusunda. Birinci görüş şu: az alalım ama aldığımızı da bizimkilerin yapmadığı işlerde çalıştıralım, o işlerdeki açık böylece kapansın. İkinci görüş: caydırıcı olalım ki gelmesinler. Üçüncüsü: sınırları kapatalım, yenileri gelemesin, eskileri de yasal önlemlerle adım adım geri gönderelim!
İsveç`in yeni göçmen politikası modeli giderek moda olacak görünüyor: AB yasaları elverdiği kadarıyla sığınmacı ve göçmenlerin insan haklarını kısıtlayalım, ki cesaret edip gelmesinler. Zaten gelmiş olanları da bizim istemediğimiz işlerde çalıştıralım!
İnsan hakları savunucusu ve göçmen dostu partilerimize hatırlatalım:
Solingen`le Hollanda sınırı arasında sadece yarım saatlik bir araba mesafesi bulunuyor!