Dünya Bankası’nın “İklim ve Göç” raporuna göre, 2050 yılına kadar dünya genelinde 1,5 milyar insanın doğup büyüdükleri toprakları terk etmek zorunda kalacağı öngörülüyor. İklim değişikliğinin etkileri nedeniyle milyonlarca insan başka ülke ve şehirlere göç edecek. Göçün en yoğun yaşanacağı bölgeler ise Latin Amerika, Afrika ve Asya kıtaları olarak belirtiliyor.
Avrupa’da Göç ve Politik Yansımalar
Halihazırda 18 milyon göçmenin yaşadığı Avrupa, giderek daha sert göçmen ve mülteci karşıtı politikalar benimsemeye başladı. Avrupa’da, ekonomik ve sosyal sorunların çözümü için genellikle göçmenlerin “günah keçisi” ilan edildiği bir siyaset anlayışı yaygınlaşıyor. Göçmen işçiler ve iklim mültecileri, bu politikalardan en çok etkilenen gruplar arasında yer alıyor.
Göçün Kaçınılmazlığı
Küresel açlık ve susuzluk, iklim göçlerinin en büyük nedenlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Daha iyi bir yaşam, güvenlik, iş imkanı ve çocuklarına daha iyi bir gelecek sunma isteği, göç eden insanların temel motivasyonları arasında. Göç edilen ülkelerdeki eğitim ve sosyal güvence olanakları da bu süreçte belirleyici rol oynuyor.
Kapıları ve sınırları ne kadar kapatırsak kapatalım, bilgiye, emeğe ve daha iyi bir yaşam arayışına dayalı bu göç hareketlerini durdurmak mümkün görünmüyor. İnsanlık olarak, özellikle doğal kaynakların aşırı tüketimi ve dengesiz paylaşımı nedeniyle bu sorunun bir parçası olduk. Daha az nüfus, daha adil bir paylaşım ve dengeli bir yaşam sistemi olsaydı, bugün açlık ve göç gibi sorunlar bu denli ciddi boyutlara ulaşmazdı.
Askeri Harcamalar ve Kaynakların Kullanımı
2023 yılında dünya genelinde askeri harcamalar ve silah ticareti toplamı 2,1 trilyon doları aştı. Bu devasa bütçenin çok küçük bir kısmı bile açlıkla mücadeleye ve göçün temel nedenlerini çözmeye ayrılmış olsaydı, dünya daha yaşanabilir bir yer olabilirdi.
Avrupa İçin Zorunlu Göç Çözüm Olabilir mi?
Avrupa’da nüfusun yaşlanması ve iş gücünün azalması (vergrijzing), ekonomik istikrar için yeni iş gücüne olan ihtiyacı artırıyor. Hollanda’da bir atasözü vardır: “Birinin ölümü, diğerinin ekmeği olur” (De een z’n dood is een ander z’n brood). Avrupa’nın yaşlanan nüfusu ve üretim gücünü sürdürebilmesi için göçmenlerin ve mültecilerin çocukları ve torunları gelecekte önemli bir rol oynayabilir. Özellikle nitelikli ve kalifiye göçmenlerin Avrupa ekonomisinde katkı sağlaması kaçınılmaz görünüyor.
Daha sürdürülebilir bir dünya, adil kaynak paylaşımı ve çatışmaların çözümü, göç ve iklim krizinin olumsuz etkilerini azaltabilir. Ancak bunun için insanlık, lüks tüketimi ve doğal dengenin bozulmasına neden olan alışkanlıklarından vazgeçmek zorunda. Unutmayalım, kaynaklarımız sınırlı; huzurlu bir gelecek için ortak sorumluluk almak şart.
Sevgi ve saygılarımla…