Hollanda’yı keşfetme ve gözlemleme arzusunun, 8 Ağustos 1980 tarihinde uçağımızın Schiphol Havalimanı’na inişiyle başlamış olabileceğini düşündüm. Meraktan olacak, güneşli bir akşam üzeri inişe geçtiğimizde, cetvelle çizilmiş gibi görünen yemyeşil tarlalar ve içinde huzurla yayılan siyah-beyaz Holstein inekleri dikkatimi çekmişti. Yeşil doğa, hayvanlar ve parlayan güneş, çok güzel bir manzara oluşturmuştu.
Her dönemde, her yaşta ve her koşulda insanın görme, gezme ve keşfetme arzusu değişebiliyor. Bazen eldekilerle yetinmek ve mevcut imkanları değerlendirmek de önemli. O an belli ki, Hollanda’yı yeni vatan edinme kararı almasam bile bilinmeyene adım atma heyecanını hâlâ dün gibi hatırlıyorum.
O dönemde yaşadığım topraklarda geleceğin belirsizliği ve “yaşam ile can güvenliği” hissinin yokluğu, insanın kendine daha güvenli bir liman aramasını olağan kılıyordu. Tabii ki yeni bir vatan edinmek ve yeniden kök salmak için gerekli şartların sağlanması da önemliydi.
Bizim yaşantımızda zenginlik ya da lüks bir hayat kavramı yoktu. O yıllarda Anadolu’dan ve Türkiye’nin farklı şehirlerinden Hollanda’ya gelen gençlerde bitmeyen bir enerji, tükenmez bir umut ve adaletli bir yaşam arzusu vardı. Sevdiklerini, hayallerini ve anılarını Türkiye’de bırakarak Hollanda’ya yerleşen bu gençlerin yeni bir eğitim ve yaşam kurma çabaları gözlemlemeye değerdi. Kaybettikleri gelecek umutlarını yeniden inşa etmek için dört elle eğitim olanaklarına sarılmaları bizler için de heyecan vericiydi.
Zutphen Şehri ve Türk Toplumu
Eylül 1988’de, Zutphen’de Schupstoel 2/3 adresindeki bir proje binasında sosyal hizmetler görevlisi olarak çalışmaya başladım. O dönemde Zutphen’deki Türk toplumu, kanal kenarındaki bir barakada dini görevlerini yerine getiriyordu. Daha sonra, İkinci Dünya Savaşı öncesinde varsıl Musevi toplumu tarafından kullanılan bir sinagog satın alındı ve bu tarihi bina (koruma altındaki bir yapı) Barbaros Camii’ne dönüştürüldü. 1988-1989 yıllarında, Monumentenfonds’tan alınan destekle bina ibadete ve sosyal faaliyetlere uygun hale getirildi. Bugün Zutphen’in nüfusu 48 bin 746, bunun 1503’ü Türklerden oluşmaktadır.
Hansa Şehirleri ve Tarihi Miras
Son 10 yılda Doesburg, Zutphen, Deventer, Zwolle, Kampen ve Hattem gibi Hansa şehirlerini tekrar görme ve keşfetme fırsatım oldu. Bu şehirler, geçmişte Avrupa’da barış, ticaret ve refahın tarihsel simgelerinden biridir. Ticaretle birlikte geleneksel mesleklerin gelişimi, kapitalizmin doğuşunda sermaye birikimini de beraberinde getirmiştir.
Hollanda’nın ünlü yel değirmenleri (Windmolens), 1800’lerde üretime önemli katkılarda bulunmuştur. O dönemlerde 12 bin civarında olan yel değirmenlerinden bugün yaklaşık 1200 tanesi korunmuş ve tarihi miras olarak kabul edilmiştir.
Hollanda’da İşçi Hareketleri ve Sosyal Reformlar
Hansa şehirlerindeki ticaretle başlayan zenginleşme, varsıl burjuvazinin oluşumuna ve reformist hareketlere zemin hazırlamıştır. Kalvinist reformcular, kapitalizme öncülük eden bir dönemin kapısını aralamış ve daha kısa çalışma süreleri, daha fazla kazanç ve işçi haklarının savunulmasını hedeflemiştir. Hollanda’da işçi sınıfı, 1919 yılında günlük 8 saatlik çalışma yasasının yürürlüğe girmesiyle önemli bir kazanım elde etmiştir.
Almelo şehrinin Kerkelanden semti ise 18. ve 19. yüzyılda sosyalist, sosyal demokrat ve reformist din adamlarının isimlerini taşıyan sokaklarıyla bilinir. Türkiye’den gelen tekstil işçileri de bu semtte yaşamış ve şehrin ekonomisine katkıda bulunmuştur.
Siyasi ve Toplumsal Değişim
Hollanda İşçi Partisi (PvdA), sosyalist ve sosyal demokrat kimliğini zamanla yitirerek küresel kapitalizme teslim olmuştur. Bu dönüşüm, partinin seçmen tabanını kaybetmesine ve meclisteki temsil gücünün ciddi şekilde azalmasına neden olmuştur. Bugün PvdA ve GroenLinks, birleşik bir listeyle 25 milletvekili kazanarak Hollanda’nın en büyük muhalefet partisi konumundadır.
Hollanda’daki göçmenlerin adaletli ve insancıl politikalara olan ihtiyacı hâlâ devam ediyor. Bizlerin geleceği, yine sol, sosyalist ve sosyal demokratların iktidarında yatıyor.