Aklımızı Peynir Ekmekle Yiyenlerden Olmak Gibi


  • Kayıt: 01.01.2025 09:52:09 Güncelleme: 01.01.2025 09:55:33

Aklımızı Peynir Ekmekle Yiyenlerden Olmak Gibi

Nejat Sucu

Bazen bakıyorum, o bay ve bayan o kadar verimli mi verimli, o kadar akıllı ve entel mi desem entel. Zamanla bir bakıyorum, benim düşündüğüm ve rol model Müslüman-Türk-Hollandalı olacak kişi; aman yarabbi, o nasıl oluyor? O, saçma sapan, mantıksız, gereksiz ve kimseye fayda sağlamayan, sözde konuşmak için konuşan, yazmak için yazan birisi olup çıkıvermiş.

Nerede ve hangi ülkede yaşadığımızın farkında mıyız?

Bazen olduğumdan fazla ciddi mi oluyorum, bilemiyorum. Ama Hollanda’yı iyi tanımak, tanıdığımızı zannetmek ve Hollanda’yı bize ve kendimize benzeteceğimizi düşünmek ne kadar saplantılı, yanlış ve ütopyacı bir düşünce ve yaşam biçimi içerisinde oluveriyoruz.

Kimlik krizi mi?

Var olan ve sahip olduğumuz değerlerle toplumun çıtasını yükselttiğimizi düşünür ve gelecek nesil için daha iyisini isteriz. Gayet olağan, ama olağan olmayan nedir? Gerçekçilikten uzaklaşmak mı? Gerçi yüzde yüzlük hiçbir fikrin, inancın ve yaşantının gerçekçiliği de yoktur. Felsefe, bu yüzden insana ve yaşama devamlı şüpheyle yaklaşan bir bilim ve ilim dalıdır. Ben buna Hollandaca absoluut waarheid/juisheid diyorum.

Bize benzemelerini istemek mi?

O olmayacağına göre, bizim acilen kendi kendimizle bazı konularda yüzleşmemiz gerek (feedback). Aslında yüzleşebilmek için tarafsız bir kafayla birbirimizle konuşabilmek gerek. Birlikte konuşmayı becerebilmek, aslında çözümün yarısıdır.

Adını ne koyarsak koyalım; ister entegrasyon, ister uyum, ister katılım, istersek de asimilasyon diyelim, ilerisi için bizim, Hollanda katılım toplumuna (participatiesamenleving) giden orta yolu uygun bir biçimde doldurmamız gerek.

Bazen de düşünüyorum ki, çoğulcu Hollanda toplumu kendilerinden olmayan göçmenleri kabullenmekte zorlanıyor. Kim bilir, belki de hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir kabulleniş.

Aslında zaman, şartlar ve kendi çıkarlarımız için çoğu zaman Hollanda toplumunun istediğini yapıyoruz (hypocriet). Kimseyi bu konuda kınamıyorum; katılmayanlar, dışarıda kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalarak içten olmasa da katılmak zorunda kalıyorlar.

Kolektif kültürden bireysel kültüre ve yaşam biçimine doğru bir yolda mıyız?

Belli ki bireysel yaşam biçimi olarak bireysel beceri, uyum ve katılım önemli olsa da, son yıllarda hızla “biz” (wij) kültüründen “ben” (ik) kültürüne doğru ilerliyoruz.

Bu ne kadar sağlıklı ve ardından nasıl bir bireysel mutluluk getirir? Özel ve geniş bir konu. Bu değişimin hangi başarıyı getireceğini ileride inceleyeceğiz. Bu konu aslında kendi başına geniş bir çalışma isteyen akademik bir konudur.

Saygı ve sevgilerimle, mutlu 2025!