Ben intizar etmeyi, söylemeyi ve yazmayı hiç mi hiç sevmem ama burada, mecazi anlamda, gerçekten bizlere sevgi, sevmeyi ve sevilmeyi öğretmeyenlere şikayetim var.
Yaşamın bal tadında olmasını; sevgi ve sevmek ne güzeldir birbirimizi… Birileri, kim olursa olsun - çok da önemli değil - hâlâ “birbirinizi sevmeyin, birbirinize kin ve nefret duyun” diyorsa, burada bir bilinen oyunun, geçmişte de oynanan pis bir oyunun kokuları var.
Belli ki birilerinin burada belirli kirli hesapları var. O hesabın bir parçası olmamak benim elimde ve olmamaya da çoktan karar verdim. Sevgisiz bir toplum düşünmek çok zordur. Sevginin olduğu köy, kasaba, şehir ve ülkede barış, huzur, üretim, zenginlik ve mutlu bir toplum vardır.
Suskunum; ne cahillikten, ne bilgisizlikten…
Suskunluğum, seni sevememek ve sevmeyi bilememektendir.
Çok güzeldir sevgi, sevmek ve seni sevmesini öğrenebilmek… Evet, insanların birbirlerini sevmesi, toplumsal barış, mutluluk ve yaşamı ballandıran bir toplumsal zorunluluktur aslında. Sevgi, sevmek ve sevebilmek, var olan ruhların gıdası, sevinci ve mutluluğun temel salgıları ve vazgeçilmezleridir.
Yalan ve Yanlış Kültürel Değerler
Var olan insanî yargı ve değerlere saygılıyız. Ama bu, insan onuruna ve özgür, mutlu bir yaşama pranga vurmadığı sürece geçerlidir. Bilinmez ama yaşanan ülke kültürü ve var olan yasal kurallara uymak, birlikte barış içinde yaşamanın gereğidir. Hukuk ve adaletin önemi buradadır.
Ya Bu Deveyi Gütmek Ya da Bu Diyardan Gitmek
Uyumsuzluk ve yaşanan ülkeden duyulan hoşnutsuzluk ya da mutsuzluğun verdiği sorunları kolayca Hollanda toplumunun üzerine yıkmak… Ne olursak olalım, var olan yasal kurallara uymak ve uymayanı cezai yaptırımlarla hizaya getirmek gereklidir.
Zaman içinde ne bu deveyi bize güttürürler ne de biz bu diyardan gidebiliriz.
Kuralsız Değildir Hollanda Toplumu
“Benim geleneklerim ve göreneklerim var, ben onu uygulayabilirim” diyebilirsiniz. Ama önemli olan, orta yolu ve ortak yaşamı bulabilmektir.
Yıllar önce Rotterdam’da, oğlu ile uzun süre sistematik biçimde gelinini eziyet eden bir kayınvalidenin, işkence izleri tespit edilince, Hollanda hâkimi tarafından tutuklama kararı verilmişti. İçimden “İyi oldu,” demiştim.
Kayınvalide, tercüman aracılığıyla oğluna:
“Biz bu eksik eteği ana ve babasından teslim aldık. Onlar bize dediler ki, ‘Eti sizin, kemiği bizim.’ Ben bu eksik etekten şikayetçiyim,” diyordu.
Oğlunun söylediklerine dayanarak kadından ne beklemenin hakkımız olduğunu savunuyordu:
“Her ‘yapma’ dediğimizi yaptı, zilli eksik etek.”
Burada bir kadının, diğer bir kadını “eksik” görmesi gündemdeydi. Bilinçli bir biçimde geleneksel bilince yer etmiş adetler ve görenekler…
Tercüme sırasında “eksik etek” ifadesini nasıl çevireceğimi düşündüm. O an biraz üzüldüm ve hâkimin bana göz kırpmasıyla irkildim.
Hollanda’da bireysel yaşam ve özgür birey olma yolunda çok yol katettik. Yeni gelecek nesil ise eşit ve saygılı bir toplumun parçası olma yolunda daha kat edecek çok yolumuz olduğunu gösteriyor.
Faruk Nafiz Çamlıbel’in Han Duvarları şiirindeki gibi, Avrupa’daki çileli yaşamdan Orta Anadolu’ya olan hasreti duyumsuyorum:
“Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar…
Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu’ya.”
Saygı ve sevgilerimle,