Bugün yine seni, sen sonsuzluğun başlangıcı, gurbetimi düşündüm


  • Kayıt: 20.02.2025 07:59:41 Güncelleme: 20.02.2025 08:00:16

Bugün yine seni, sen sonsuzluğun başlangıcı, gurbetimi düşündüm

Mustafa Nejat Sucu

Hollanda’da güneş bu akşam tüm güzelliği ve kızıllığıyla sanki batmamak için inat edercesine bizlere gülümsüyor. Bu güzel görüntüyü görüp de geçmişe, anılara gitmemek, düşünmemek ve yazmamak mümkün mü?

Elbette mümkün değil.

45 yıl önce belirsiz bir yolculuğa başladığımız o gün…

45 yıl önceki gurbetin, benim gurbetimin başlangıcı… Aynı zamanda sevdiklerinizi, anılarınızı, doğup büyüdüğünüz sokağı, okulunuzu ve tüm geçmişinizi; kökünden sökülüp selin önünde sürüklenen bir ağaç gibi, nereye varacağınız belli olmayan bir yolculuğa terk ettiğiniz o an… Gurbete, bilinmeyen bir liman olan Hollanda’ya açılan yelken…

Nevşehir Otogarı’ndan otobüs hareket ettikten sonra, fark edilir bir sessizlik hâkimdi. Bir süre sonra, kızıl bir güneşin altında Alayhan Kervansarayı’na geldiğimizi fark ettim. Bütün otobüs, uzun ve bilinmez bir gurbet yolculuğuna çıkmış gibiydi. Otobüsün radyosundan Adnan Şenses’in o unutulmaz şarkısı çalıyordu:

“Çilesiz bir günüm olmadı gitti, bilmedim ömrümün suçu ne usta… Dalımda bir yaprak görmedim usta…”

Sanki bu şarkıyla bana gurbetin ne olduğunu anlatmaya çalışıyordu.

Yan tarafta oturan genç bir hanım sessizce içini çekerek ağlıyordu. Demek ki hepimiz, sonu bilinmeyen ve geri dönüşü olmayan bir gurbete doğru yola çıkıyorduk. Görünüşe bakılırsa, bu otobüs hepimizi aynı yöne, gurbetin kollarına götürüyordu.

Babasının yanında koyunları ve Kangal köpekleriyle oynayan 7 yaşlarında, saçları rengârenk boncuklarla süslenmiş küçük bir kız çocuğu bizlere el sallıyordu. Sanki, “Gidin, gidin, ben burada, Anadolu’nun bu güzel topraklarında kalacağım ve burada mutluyum,” dercesine bir tebessümle bakıyordu.

Alayhan Kervansarayı’nı geçip Ağzıkarahan Kervansarayı’na ulaştığımızda içimde bir korku belirdi. Bir ömür sürecek olan gurbetin başladığını hissediyordum. Bu his, beraberinde bir mutsuzluk ve umutsuzluk getiriyordu. O anda, Faruk Nafiz Çamlıbel’in Han Duvarları şiirindeki şu dizeler aklıma geldi:

“On yıl var ayrıyım Kınadağı’ndan

Baba ocağından, yar kucağından

Bir çiçek dermeden sevgi bağından

Huduttan hududa atılmışım ben.”

Birden gözlerimden iki damla yaş süzüldüğünü fark ettim. Yanımda ağlayan gurbetçi hanımla göz göze geldiğimizde, gurbete çıkan ilk ve son kişi olmadığımı hissettim. Ancak bu gurbetin, gönül güneşiyle ve sevgi dolu insanlarla aydınlanacağına inanarak, iç huzuruyla uykuya daldım.

Gurbette, gönül sevgisiyle dolu selamlarımla…