Hollanda Türk toplumu bir krizin eşiğinde. Neden mi?
Birbirimize olan güvenimiz, belki de tarihimizin en düşük seviyesinde. Ne Türkiye üzerine, ne Hollanda’daki gelişmeler hakkında ne de dünya politikaları üzerine sağlıklı bir fikir alışverişi gerçekleştirebiliyoruz. Kimse, Hollanda’da artmakta olan işsizliğe dair konuşmuyor bile. 2025 Nisan ayı itibariyle işsizlik oranı yüzde 3,8’e ulaştı ve bu oran her geçen gün artmaya devam ediyor.
Geçtiğimiz yıl ve bu yıl ekonomik krizden (recessie) bahsedecektik, değil mi?
Bu olumsuz gelişmelerin birçok sebebi var. Ancak en temel nedenlerden biri; toplumsal güvenin, birlik ve dayanışmanın zayıflamış olması. Toplumsal uyumun ve güvenin olmadığı bir yerde olumlu gelişmeler beklemek ise hayalcilik olur.
Hollanda Yasaları Bağlayıcıdır
Hollanda’da yaşayan herkes — ister birey, ister kurum, ister yerli, ister göçmen olsun — mevcut yasalara uymak zorundadır. Yasal olmayan her türlü eylem, özellikle dijital iletişim ortamında işlenmiş olsa bile, cezai yaptırıma tabidir.
Siz ne düşünürseniz düşünün, “Hollanda’nın güvenliği, bizim de güvenliğimizdir.” Çünkü güvenlik, yaşamın en temel ihtiyaçlarından biridir. Güvenli bir ortam olmadan, birey de toplum da huzurlu bir yaşam süremez. Bu nedenle yaşadığımız ülkenin güvenliğini tehdit etmeye kimsenin ayrıcalığı ya da hakkı yoktur.
Toplum Bireyselleşiyor
Hollanda’da yaşayan Türk göçmeni birey, “Ben” (Ik) kültürünün etkisiyle kendi ayakları üzerinde durmayı öğreniyor. Bu bireyselleşme, kimi zaman zorunluluktan, kimi zaman da çevresel etkilerden kaynaklanıyor. Ne yazık ki geçmişte Hollanda’daki Türk sivil toplum kuruluşları, toplumu yeterince temsil edemedi. Bunun sebebi ise kimi zaman çözüm üretememeleri, kimi zaman ise siyasi etkileşimlerin gölgesinde kalmalarıydı. Gelecekte daha güçlü ve etkili olacaklarını da maalesef düşünmüyorum.
Bireysel Küçük Çalışma Grupları Yükseliyor
Artık uzmanlaşmış alanlarda faaliyet gösteren bireysel veya küçük göçmen gruplarının başarısı öne çıkacak. Sağlık, istihdam, gençlik, kadın, yaşlılar, sosyal yaşam ve mesleki alanlarda faaliyet gösterecek bu küçük ama etkili gruplar, gelecekte önemli katkılar sunacaktır.
Umutsuz Yaşanır mı?
Elbette ki yaşam umutsuz sürdürülemez. Geleceğe umutla bakmak, mücadele etmek ve geçmiş yıllardan daha fazla çalışmak zorundayız. Yeni ve olumlu gelişmeleri beklemek değil, onları yaratmak gerekir.
Benim cevabım net: Umutsuzluk yok, mücadeleye devam!
Siz ne dersiniz?
Hoşça kalın,