“Bir Kore Gerçeği”


  • Kayıt: 04.05.2014 16:07:00 Güncelleme: 04.05.2014 16:07:00

1928 Kırşehir doğumlu 86 yıllık çınar ve son Kore Gazisi İsmail Karadeniz amcamızla söyleştik.

 

Torunu Ekrem Karadeniz beni telefonla arayarak “Dedem şu an 86 yaşında ve kendisi son Kore Gazisi’dir, eğer bir söyleşi yapmak istersen buyur gel” dedi. Ekrem ile yıllar önce Kuzey Hollanda Üniversiteliler (SUN) Başkanı iken bir eğitim kampında tanışmıştık. O günden sonra çok sık olmasa da arada bir görüştüğümüz oldu ve aramızdaki saygı, sevgi ve dostluk hep devam etti. Kendisini en son Amsterdam’da Multieculturel Plus adıyla kurdukları yerel siyasi partinin tanıtım toplantısında görmüştüm. Şu an Savunma Bakanlığı’nda subay olarak görev yapan Ekrem; çok yönlü, enerji dolu, azimli ve gayretli bir kardeşimizdir. Beni dedesi için aradığında teklifini derhal kabul ettim. Son bir Kore Gazisi ile tanışıp konuşmak benim için heyecan verici güzel bir anı, okuyucularımız için de. Unutulmaya yüz tutmuş önemli bir tarihi olay hakkında bir hafıza yenilemesi olacaktı.
Doğrusu içeri girdiğimde gözlerim 86 yıllık hayat sürmüş, yorgun, eli bastonlu, kulağı az işitebilen, çok yaşlı bir çınar vardı. Ama maşallah gördüm ki, karşımda dedelikten ziyade, amcalığa abiliğe daha çok yakışacak kadar genç görünümlü kale gibi dimdik ayakta duran bir gazi çıkıverdi. Gerçekten çok sağlıklı, genç ve dinç bir görünümü vardı.
Belleğinde düğüm düğüm, iç içe girmiş sayısız ilginç hikâyeler besleyen İsmail Amca, sohbetimize başlarken söze nereden gireceğini kestirmekte güçlük çekiyordu. Önce doğum yılını ve doğum yerini soruyorum. “Doğum tarihim 1928. Aslen Kırşehirliyim” diyor. Birden Kore Gazisi bir hemşeri bulmanın memnuniyetini keyifle dile getiriyorum.. Devam ediyor İsmail Amca. “Dokuz yaşına kadar Kırşehir’de doğup büyüdüm. Sonra 1938 yılında babam rahmetli bizi Ankara’ya getirdi ve oraya yerleştik. Hayat devam etti ve ben askerlik çağına geldim ve şans eseri Ankara’da asker oldum. 28’inci Tümen’e ve sürgün bölüğüne düştüm. Daha sonra ihtiyaca binaen Ankara Orduevi’ne geldim ve orada bir yılı aşkın bir süre kaldım. Sonra arkadaşıma yardım amacıyla işlediğim bir vukuat neticesi tekrar sürgün bölüğüne gittim.” İsmail Amca uzun uzun Orduevi’ndeki ve sürgün bölüğünde yaşadıklarını anlattı. Sonunda 1950 yıllarında Birleşmiş Milletlerin Kore’ye asker göndermeye başlamasıyla, kendilerine de yol göründüğünü söyleyerek sözlerini sürdürdü. Ancak bir polisi dövmekten dolayı devam eden bir mahkemesi olduğu için kendisinin Kore’ye gidemeyeceği söylenir. Bunun üzerine üç arkadaş Genelkurmay Emir Subay’ına çıkarak gönüllü olarak Kore’ye gitmek istediklerini, babasının Yemen’e gidip dönen, İstiklal Harbi’ne katılan ve madalyası olan biri olduğunu, kendisinin de savaşa katılmak istediğini söyler. İsteği kabul edilir.

 

Birbirlerine sarılıp ağlaşıyorlardı.

 

 

O gece annesiyle vedalaşmak için birlikten firar eder. Bu kısmı anlatırken birden duygulanıyor ve hıçkırıklar düğümleniyor boğazına İsmail Amca’nın. “Burayı hatırlayınca hep böyle duygulanırım,” diyor. Önce annesine Kore’ye gideceğini söylememiş ama duyuluvermiş. Daha başka askerlerle birlikte istasyonda büyük bir
kalabalık oluşmuş ve gözyaşları içinde bir uğurlama töreni yapılmış. “İstasyonda çok kalabalık vardı. Ana, baba, bacı, kardeş... Herkes koyun, kuzu gibi birbirlerine sarılıp ağlaşıyorlardı. Yola düştük Kayseri’ye doğru gidiyoruz. Yalnız anamın sesi (Allah rahmet eylesin deyip yine hıçkırıklara boğuluyor) sanki yol boyu devam eden telgraf telleri ile yankılandı durdu. Uzun süre devam edip geldi direkler kayboluncaya kadar, kulaklarımda çınladı durdu. İlk durağımız Kayseri oldu. Oradan da gemiye binmek için İskenderun’a gittik. İskenderun’da gemiye binerken Ankara Orduevi’nde bir paşam vardı, onunla karşı karşıya geldim. Beni hemen tanıdı ve ‘sen de mi gidiyorsun?’ diyerek sorular sordu. 28 günlük bir deniz yolculuğu sonrası Kore’ye vardık.”

 

Göğüs göğse çatışmalar yaşanıyordu

 

Tugay Komutanı Tuğgeneral Tahsin Yazıcı emrindeki Kore Tugayı derhal özel talim ve savaş tatbikatı yapmak için özel bölüklere ayrılarak araziye indirilir. Türk Tugayı’nın en çok muhabere ettiği ve büyük kahramanlıklar gösterdiği yer Kunuri muharebeleri diyor İsmail Amca. Orada çetin bir savaş verildiğini anlatıyor. “Önce hedef havadan bombalanıyor, ardından karadan top atışları başlıyordu. Ve daha sonrada piyade hücumu yapılıyor ve göğüs göğse çatışmalar yaşanıyordu. Zamanla kulaklarımız silah seslerine alışıyor. Ölümü hiç düşülmüyor sadece savaşıp öldürmeyi ve zafere ulaşmayı düşünüyorsun. Kısaca böyle bir harp yaşadık diyor”.
İsmail Amca’nın hafızasını fazla zorlamıyoruz. Kore’de yaşananları tarih sayfalarından okuyoruz. Türk Tugayı, diğer NATO askerleri Kuzey Kore ordusunu geri püskürttükten sonra, hiç hesaba katılmayan bir durumla karşılaşılır. Çin ani bir kararla Kuzey Kore’ye yardıma gelir ve bu arda Amerikan ve diğer ülke askerleri emir almadan geri çekilirken, Türk Tugayı Çinli ve Koreli askerlerin oluşturduğu çift çember kuşatmanın ortasında kalır. Bu sahneyi tarih yazılarında şu şekilde okuyoruz:
…Bölgedeki Amerikan ve Güney Kore askerleri aniden karşılarında gördükleri bu büyük Çin güçleri karşısında başarılı olamayınca, geri çekilmeye, yani kaçmaya başlarlar. Ancak; bu geri çekilme ve karşıdaki düşman güçleri hakkında, Türk Birlikleri’ne herhangi bir bilgi verilmez. Daha sonra yapılan incelemelerde; bilgi verilmeye çalışıldığı, ancak Türk Birlikleri’nde yabancı dil bilen bulunmadığından, verilen bilgilerin anlaşılamadığı öğrenilir.
Geri çekilmeden haberdar olmayan Türk Birlikleri 28/29 Kasım 1950 Gecesi; Çin askerlerinin cephe gerisine sızmasıyla iyice sıkışırlar. Gece karanlığında Türk askerlerinin ısınmak için yaktıkları benzin bidonları, Çinli askerler tarafından, Türk askerlerinin yerlerinin öğrenilmesinde büyük etken olur. Gece, cephe gerisine sızan Çinli askerler ile Türk askerleri arasında büyük çatışmalar yaşanır. Ancak, Türk askerleri sahip oldukları mevzileri terk etmezler. Bu sırada, Amerikalı ve Güney Koreli askerlerin kaçması için, zaman kazanılmış olur. Yani, Türk askerleri mevzilerini terk etselerdi, Amerikalı ve Güney Koreli askerlerle birlikte, topyekûn bir imha söz konusu olacaktı. Evet, bu gece, Türk Birlikleri yerlerinden ayrılmazlar, ama büyük kayıplar verilir. Bir gecede, 78 kişi şehit olur ve 352 kişi yaralanır. Amerikan 8. Ordusu tamamen geri çekilerek kurtulur.

 

Türk Tugayının kayıpları çok ağırdır

 

Daha önce söylediğim gibi, Türk askerleri ısınmak için ateş yakmaktadırlar ve bu ateşler Çinliler tarafından Türk askerlerinin yerlerinin tespitinde en büyük etkendir. Çinliler gece karanlığında, Türk Birlikleri’nin çevresini sarmaya başlarlar. Türk askerleri direnir ve buz gibi bir havada, zifiri karanlıkta, Çinli askerlerin çıkardıkları ürkütücü sesler eşliğinde, geri çekilmeye başlarlar. Geri çekilen Tugayın arkasındaki 400 asker, Çinlilerle çarpışarak bir dağın eteğinde sıkışırlar. Sonunda teslim olmak zorunda kalırlar.
Bu arada, biraz önce sözünü ettiğim gibi, cephedeki Türk Piyade Taburları ne diğer müttefik birliklerle ve ne de kendi artçı birlikleriyle temas kuramazlar. Bunun sonucunda ise büyük zayiat verilmiş olur. Birleşmiş Milletler Güçleri, Türk Birliklerinin kendileriyle aynı anda geri kaçmamaları ve Çinlilere karşı koyarak, onları oyalamaları nedeniyle, zaman kazanmışlar ve zayiatsız olarak geri çekilmişlerdir. Ama biraz önce söylediğim gibi tarih sahnesinde gizli kalan bir durum; ‘geri çekilme Türklere haber verildi mi, verilmedi mi?’bilmiyorum, kimse bilmiyor.
Türk Tugayının kayıpları çok ağırdır. 26 Kasım-1 Aralık 1950 günleri arasında süregelen bir haftalık çatışmalarda, Türk Tugayı, Birleşmiş Milletler Ordusu içinde, asker sayısına oranla en çok kayıp veren birliktir. Bu çatışmalarda; 12 subay, 7 astsubay ve 199 erbaş ve er olmak üzere, toplam 218 şehit verilmiştir. Yaralı sayısı ise 5 subay, 10 astsubay, 440 erbaş ve er olmak üzere toplam 455. Bunların yanında, kayıplarda yani esirler de var. Kayıplar 7 subay, 2 astsubay, 85 er olmak üzere toplam 94. Bunlar, savaş sonuna kadar 3 yıl süresince, esir hayatı yaşarlar. Ama bu kadar büyük kayıplar verilmesine rağmen, Kunuri olayları/savaşı bir destan olarak tarih sahnesine yazılır. Ama, yalnızca bizim açımızdan bir destan. Yoksa, aradan geçen 60 yıllık süreçte, bu savaşın bir destan olduğu yönünde, Amerikan kaynaklarında hiçbir açıklama yapılmayacaktır.”
Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı’nın resmi rakamlarına göre: Kore Savaşı’na katılan 1. 2. ve 3. Türk Tugaylarının kayıplarının bilançosu şöyledir: Şehitler: 37 subay, 26 astsubay ve 658 erbaş ve er olmak üzere toplam 721. Yaralılar: 2147, hasta: 346, esir: 234 ve kayıp: 175. Toplam kayıplarımızın mevcudu: 3277

 

 

Amsterdam, Adnan Şahin